| rahatlamak | sich ausruhen |
| rahatlatmak | ausruhen |
| rahatlatıcı | beruhigend {adj} |
| rahat bırakmak | allein lassen |
| maddi rahatlama | finanzielle Entlastung |
| beni rahat bırak! | lass mich allein! |
| trafiği rahatlatmak | den Verkehr entlasten |
| Ayaklarını rahatlatmak | die Füße ausruhen |
| kendini rahatsız hissetmek | sich unbehaglich fühlen |
| rahatsız edici (oda, hava vb) | unbehaglich {adj} |
| Kendimi orada rahatsız hissediyorum | Dort fühle ich mich unbehaglich |
| rahat nefes alamamak, nefesi kesilmek | außer Atem sein |
| rahat, konforlu (ayakkabı, koltuk vb) | Bequem {adj.} |
| Yalnız değilsin! Sağol bu çok rahatlatıcı | Du bist nicht alleine! . Ja Danke das ist beruhigend |
| etrafa zarar vererek gürültü yaparak rahatsız etmek | randalieren {vi} |
| hafifletmek, yükünü almak, rahatlatmak (iş, trafik) | entlasten{vt} | entlastest, entlastete, hat entlastet | Entlastung {f} Entlastungen {pl} |
| Psikolojik ortamı ya da kasları vb. yatıştırmak, rahatlatmak | Die Muskeln auflockern |
| uzun süre rahatsız etmek, sıkıntı vermek (turist, hastalık vb) | plagen {vt} (jemanden) |
| Çok rahatsızlık verici durum, tam bir işkence (yolculuk, gürültü) | Zumutung {f} |
| geçmek, rahatlamak, devam etmemek (hastalık, ayakkabının sıkması vb) | sich geben |